Kahvenin nasıl keşfedildiğine dair çok fazla rivayet ve çok fazla hikaye mevcut. Bunlardan en çok kabul göreni ve dolayısıyla en yaygın bilineni Çoban Kalbi hikayesidir. Keçilere çobanlık yapan Kaldi, keçileri sıradan bir günde yine dağlara çıkarmış ve onları çayıra salmıştır. Bahsettiğimiz bu zaman dilimi 575 ile 850 yılları arasına dayanmakla beraber net bir tarih yoktur. Keçiler otlanırken tekrarına şahit olduğu bir olay yaşamış ve buna tabi ki anlam yükleyememiştir. Bu olay da şöyle ki keçiler dağda bulunan bir ağacın meyvelerini yedikten sonra çok daha enerjik çok daha canlı ve neşeli oluyormuş. Bununla beraber geceleri uykuya direniyorlarmış. Bu durumu fark eden Kaldi, bu ağacın meyvelerini toplamış ve bir çanta alarak durumu yani keşfini anlatabilmek adına Sufi dervişin yanına gitmiştir. Sufiderviş, bu ne olduğu bilinmeyen meyvenin keçiler üzerindeki tesirini dinleyince pek inanmamış ve haliyle onay da vermemiş. Sonrasında lanetli bile olabileceğine inandığı bu meyveleri çantayla beraber ateş atmış. Yani ateşe attığı bu meyveler aslında şimdi ki kahve çekirdekleriymiş. Ateşe atılan kahve çekirdekleri kavrulmaya başladıkça bildiğimiz ve çokça sevdiğimiz kahve kokusunu havaya salmaya başlamış. Kahve aromasının müthiş kokusunu duyan Sufi Derviş ve Çoban Kaldi, kokudan ilham alıyor ve kahve çekirdeklerinin kavrulmuş halinden bir içecek hazırlamaya karar vermişler. Bir kapta öğüttükleri bu kavrulmuş çekirdekli meyveleri suya koyup kaynatmışlar ve kahvenin doğum hikayesini böylelikle oluşturmuşlardır.
Sufi Derviş, denediği bu içecekten büyük haz almış ve içtiği gecelerde uyuyamadığını ve Çoban Kaldi’nin aslında haklı olduğunu anlamış. Özellikle gece ayinlerinden önce tüketmeye başladığı bu içecekle geceleri hem daha dinç olduğunu hem de daha uzun süre uykusuz kalabildiğini fark edince bu içecek çok fazla hoşuna gitmeye başlamış. E hal böyle olunca diğer sufi dervişlere giderek bu içeceği anlatmış ve onlara da denetmiş. Herkeste aynı etkiyi yaratan bu içecek önce Yemen ve Arabistan’a oradan da dünyaya yayılmaya başlamış. Çok geçmeden ülkeler arası yayılabilecek en hızlı şekilde yayılarak İstanbul’a gelmiş ve buradan da yani Avrupa ile Asya arasında bir bağlantı olan bu şehirden Avrupa’ya oradan da tüm dünyaya yol almış oldu.
Çoban Kaldi Hikayesi, her ne kadar bir rivayet olsa da okudukça aslında ne kadar gerçek olabildiğini de fark ediyorsunuz.