İstanbul’un kahvehaneleri konusuna değinmeden önce kahvehane kültürüne biraz değinelim. İlk olarak Mekke ve Kahire’de açılmış olup medrese öğrencilerinin ve seçkinler tarafından erişilebilen mekanlardı. Ralph Hattox’a göre ilk kahvehane açılışı ve ilk yasaklar Mekke’de vuku bulmuştur. Kahve, İstanbul’da saray çevresinden birtakım seçkin isimler tarafından içilmeye başlanmıştır. Tabi sonra tüketimin yasaklanmasına yönelik ortaya çıkan fetvalara rağmen yayılışın önüne geçmek pek mümkün olmadı. Çünkü özellikle o dönemlerde seçkin isimlerin yapmış olduğu eylemler, döneme yön veren eylemler olmaktaydı. Zaman ilerledikçe sokaklarda seyyar kahve satıcıları dolaşmaya başladı. Hatta tüketimi evin kapılarından dışarı taşmış. Sonra da kahvenin pişirildiği, servis edildiği dış mekanlara ve sosyal kurumlara dönüşmüş. Yani günümüz adlandırmasıyla kahvehaneler bu şekilde ortaya çıkmıştır. Asya ile Avrupa’nın birleştiği, müthiş tarihli İstanbul’da ne zaman açılmıştır peki? Burada kahvehanelerin açılışına dair çok fazla yazı ve bilgi mevcut. En ayrıntılı kabul 17.yüzyılın ortalarında tarih yazıcılığı yapan Peçevi İbrahim Efendi tarafından yazılanlardır.
“Göç, Pazarlama, Keyif ve Sosyallik”
Peçevi’ye göre İstanbul’daki ilk kahvehaneler 1554 senesi civarlarında iki Suriyeli tüccar tarafından açılmıştır. Şam’dan gelen Hakem isimli tüccarın Tahtakale’de bir dükkan açıp burayı kahvehane haline getirip insanların toplanma noktası olduğunu belirtir. Ve bu ilerleyiş sonunda üç yıl içinde muhteşem bir servet kazandığını da ekler.Cemal Kafadar’a göre de Peçevi tarafından belirtilen bu bilgiler doğru ise eğer ve doğru kabul edersek kahvehaneler, pazarlama tarihine geçecek en muazzam buluştur. Kahve ticareti yapanlar, ticaretini arttırabilmek için tabi ki tüketimin artmasını istemektedir. Bunun için de pazarlama ve satış işinin yürütüleceği bir kahvehane açmışlardır. Peçevi’nin aktardığı bilgilere göre kahvehaneler, keyfine düşkünlerin, okur yazar insanların toplu gruplar halinde bir araya geldiği yreler olmaya başlamıştır. Gelenlerin bir kısmı kitap okur bir kısmı satranç tarzında masa oyunları oynar kimisi gazeller, yeni şiirler okuyarak edebi ve felsefi tartışmalar yapılır. Hatta bazı kişiler, ahbap sofraları kurmak için ya da büyük ziyafetler için para harcamak yerine kahvehanelerde kahve ikram ederek büyük masraflardan kaçınabilmiş olurlar.
İstanbul’un Kahvehaneleri ve Peçevi İbrahim Efendi
Peçevi İbrahim Efendi, eserini 1641 senesinden sonra yazmış ve kahvehanelere yüz yıl ileriden bakarak aslında yazmıştır yazılarını. Bizler de bugün görüyoruz ki bizim şu anki bakışımız neredeyse 500 yıl önceye… Kahvehaneler, o dönemlerde insanların meftun olduğu, şehirleri ve başka kurumları etkisi altına alabildiği mekanlardı. Kahvehane denilen yer bir sosyal kurum olmuş ve insanların başkalarıyla bir araya gelebildiği, sohbetler edebildiği, siyaset-edebiyat konuşabildiği, muhalefet yapabildiği, fikir edinebildiği ve gazetelere erişebildiği bir yer olmuştur. O dönemlerde bu imkanlara erişebilmenin ne anlama geldiğini bugünden anlamak biraz zorlu olabilir tabi. Ama o dönemlerde kahvehanelere tonla anlam yüklenmiş ve birçok anlamla birçok isim almayı başarmıştır.“Gecenin fethi” kavramı, Cemal Kafadar tarafından yapılmış bir adlandırmadır ve oldukça nitelikli bir anlamlandırmadır bu. Kahvehanelerin sayısındaki artışla birlikte aslında gece hayatı da hareketlenmeye başlamıştı o dönemlerde çünkü. İnsanların artık işleri bittikten sonra gece vakitlerini çalışmaya, eğlenmeye ve sosyalleşmeye kullandığı bir ortamdı kahvehaneler. Geceden ele geçirilmiş olan bu zaman, mum tüketiminde de bir artış yol açmıştır. Kahve ve kahvehaneler, insanların istediği bazı koşullara ulaşmasına imkan sağlamış bu sayede.
İstanbul’un Kahvehaneleri Yasaklardan Etkilendi mi?
İlerleyen yüzyıllarda, kahvehanelere dair yasaklar gelmeye başlamıştır. Yasaklar kimi zaman yumuşak, üstü kapalı yasaklar olurken kimi zaman oldukça sert yasaklar olmuş. Tabi bu yasaklara rağmen kahvehaneler aksine çeşitlenir, dallanır budaklanır ve sahip olduğu gücü korurdu. Mahalle kahvehanelerinden yeniçeri kahvelerine, esnaf kahvelerinden güzel manzarası olan, bahçeli, şatafatlı kahvehanelere evrilmiş. Böylece bütün semtleri kapsayan bir hale gelmişti yavaş yavaş. Öyle ki 1800’lü yıllarda bir gazete niteliğindedir
İstanbul’un kahvehaneleri. İstanbul kahvehanesine girmek daha hızlı ve daha geniş çaplı haber alınmasını sağlamaktaydı. Örneğin bürokraside görevden alınmalar, terfiler gibi bilgileri alabilmek için kahvehaneler doğru adrestir. İmparatorluğa, ticarete ve halka dair her şey hakkında en detaylı ve hızlı bilgi kaynağı kuşkusuz İstanbul kahvehaneleriydi.19.yüzyıl sıralarında ise kahvehane bilgilerine Lumieres’in gözlemlerinden ulaşıyoruz. İstanbul şehrinin kendisinin direkt olarak bir kahvehaneye benzediği söylemektedir. Kahvehane sayısı, diğer tüm esnaf dükkan sayısına göre çok daha fazladır. Bu açıdan bakıldığında da İstanbul’u çeşitli biçim ve işlevleriyle kahve ve kahvehane kültürünün çok eskilerden beri hep çok güçlü olduğu bir şehir olarak tasavvur edebilmemiz mümkün ve doğru bir yaklaşımdır.